Abdurrahim Karakoç'u anlamak.

Bir erkek ne kadar aşık olabilir? Mecnun kadar mı, Ferhat kadar mı? Hayır, bu aşk başka. Bu aşk, ''Lambada titreyen alev üşüyor'' diyen Abdurrahim Karakoç'un aşk hikâyesi.

       7 Nisan 1932 yılında Kahramanmaraş'ta dünyaya gelen Abdurrahim Karakoç, köyündeki bir düğüne, dışarıdan davetli olarak gelen bir kadına aşık olur. Kendisiyle tanışma fırsatı da bulur. Tabii ki bu kadın, ileri de ''Mihriban'' türküsünü yazacağı, yani ''Mihriban'' lakabını takacağı kadındır. Mihriban'ın kelime anlamı: Merhametli, muhabbetli, yumuşak huylu, şefkatli ve güler yüzlü anlamlarına gelmektedir. Bu yüzden ona Mihriban lakabını takacaktır. Kadının köydeki misafirliği ilerledikçe, aşkları da ilerler. Bir sabah uynadığı zaman düğün için köye gelen misafirler gitmiştir. Karakoç'un hayatı tamda burada değişmeye ve aşk acıları bu andan itibaren başlar. Karakoç'un bu hâlini gören ailesi, kadının memeleketine giderek kadını bulurlar ve ailesinden isterler. Kadının ailesi, ''henüz yaşı küçük'' gibi bahaneler bularak Karakoç ailesini oyalarlar; fakat bakarlar ki bu aile kızlarını istemekte ısrarcı, gerçeği söylerler; kadın, nişanlıdır... Karakoç ailesi köyüne döner. Ailesinin mutsuzluğunun farkına varan Abdurrahim Karakoç, sevdiğinin nişanlı olduğunu öğrenince ''Bir daha bu evde ne onun adı, ne de konusu geçmeyecek!'' der. Aradan tam 7 yıl geçmiştir, fakat bu aşk acısı hâlâ dinmemiştir. Bir gün Karakoç'un arkadaşı ''Arkadaşım, yengeyi gördüm, evlenmiş.'' dediği zaman Abdurrahim kalemi eline alır ve gaz lambasında titreyen alevin eşliğinde o unutulmaz şiiri yazar (Musa Eroğlu'nun bestelediği hâlidir).
                                                                                     

Sarı saçlarına deli gönlümü
Bağlamışım çözülmüyor Mihriban
Ayrılıktan zor belleme ölümü
Görmeyince sezilmiyor Mihriban

Yar deyince kalem elden düşüyor
Gözlerim görmüyor, aklım şaşıyor
Lambada titreyen alev üşüyor
Aşk kâğıda yazılmıyor Mihriban

Tabiplerde ilaç yoktur yarama
Aşk deyince ötesini arama
Her nesnenin bir bitimi var ama
Aşka hudut çizilmiyor Mihriban...

Bu şiir, türküye dönüşünce duymayan kalmaz, tabii ki Mihriban da. Mihriban bir mektup yazar Abdurrahim'e. ''Unutmak kolay değil!'' diye. Abdurrahim, bir şiir daha yazar.

''Unutmak kolay mı?'' deme
Unutursun Mihriban'ım
Oğlun, kızın olsun hele
Unutursun Mihriban'ım.

Zaman erir kelep kelep
Meyve dalında kalmaz hep
Unutturur birçok sebep
Unutursun Mihriban'ım.

Yıllar sinene yaslanır
Hatıraların paslanır
Bu deli gönlün uslanır
Unutursun Mihriban'ım.

Süt emerdin gündüz, gece
Unuttun ya büyüyünce
Ha işte tıpkı öylece
Unutursun Mihriban'ım.

Gün geçer azalır sevgi
Değişir her şeyin rengi
Bugün değil, yarın belki
Unutursun Mihriban'ım.

Düzen böyle bu gemide
Eskiler yiter, yeni de
Ben değil, sen seni de
Unutursun Mihriban'ım.

Karakoç, ''Son bir kez, son bir kez de olsa görmek istemezdim seni. O beni hayalindeki gibi yaşatsın, ben de onu hayalimdeki gibi. O aşk masum bir aşktı. Güzel bir aşktı. Bırakalım öyle kalsın.'' diyor Karakoç...

Abdurrahim Karakoç, Mihriban'ın gerçek ismini hiçbir zaman söylemedi. Mihriban'ın ailesi veya kocası duyar da, başı sıkıntıya girer diye. Kocası veya ailesi öğrenmesin diye onu bilerek böyle tabir etmiş. Sonradan söylüyor hayatının aşkı için ''Ne saçları sarıydı, ne de adı Mihriban'dı.'' diye... Mihriban'ın ona mektup göndermesine rağmen, Karakoç ona hiçbir zaman mektup göndermedi. ''Ben şiir olarak yazar, gazetelere ilan verirdim ama Mihriban, ona yazdığımı anlardı.'' Gün geçti sebebini de şöyle açıkladı: El kızının evine mektup mu gönderilir?

Günümüzde sosyal medyada başlayıp, sosyal medyada biten aşklara inat; yaşasın Abdurrahim Karakoç!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Cehennemi Satın Almak

Türkçe'de En Çok Hata Yapılan Kelimeler

Derdi Olan Neylesin?